Toplumsal değişimi açıklamak için hangi kuramlar kullanılır?
Toplumsal değişim kuramları, toplumların nasıl dönüştüğünü anlamamıza yardımcı olur. ibni Haldun, Toynbee, Auguste Comte, Spencer ve Marx gibi düşünürlerin görüşlerini inceleyerek toplumsal değişimin dinamiklerini sizde inceleyin.
İbni Haldun ve organizmacı anlayış nedir?
Evrimci ve Tekamülcü Kuram nedir?
Çatışmacı yaklaşım nedir?
Küreselleşme Teorileri nelerdir?
Küresel dünya düzensizliği ne anlama gelir.
Modern Dünya sistemi ve Glokalleşme nedir?
Toplumsal değişim kuramlarından bakıldığında ise ilki olarak yükseliş ve çöküş kuramı veya diğer adıyla organizmacı kuramı ele alalım. Bu kuram, toplumları canlı organizmalara benzeterek, onların doğduğunu, büyüdüğünü, geliştiğini, yaşlandığını ve sonunda çöktüğünü savunur. Yani, toplumların da tıpkı canlılar gibi bir yaşam döngüsü geçirdiğini öne sürer.
Bu döngüsel yaklaşım, organizmacı anlayış olarak da bilinir. İbn Haldun, bu anlayışın en önemli öncülerinden biridir. O, sosyal değişimi umran, asabiyet ve tavırlar teorisiyle açıklamıştır.
Benzer şekilde, Pareto gibi düşünürler de elitlerin dolaşımı kavramıyla, toplumların yükseliş ve çöküşünü açıklamak için organizmacı bir yaklaşım benimsemişlerdir.
Toynbee gibi tarihçiler de, uygarlıkların doğuş ve çöküşünü incelerken, organizmacı yaklaşımı sıklıkla kullanmışlardır. Yani, uygarlıkların da tıpkı canlı organizmalar gibi bir yaşam döngüsü geçirdiğini savunmuşlardır.
Bir diğer model ise evrimci veya tekamülcü kuram olarak adlandırılır. Bu kuram, toplumların da tıpkı canlı türleri gibi evrim geçirerek değiştiğini savunur. Darwin'in evrim teorisi bu kuramın temelini oluşturur. Yani, toplumların zaman içinde değişerek daha karmaşık hale geldiğini ifade eder.
Diyalektik kuram ise, toplumsal değişimin zıtlıkların birbiriyle etkileşimi sonucu gerçekleştiğini savunur. Bu kuramda, her yeni durum önceki durumun karşıtı olarak ortaya çıkar. Yani, toplumlar sürekli bir çelişki ve çözüm sürecindedir.
Özetle, toplumsal değişimi açıklamaya çalışan farklı kuramlar vardır. Bunlardan organizmacı kuram, toplumları canlı organizmalara benzetirken, evrimci kuram toplumların evrimleştiğini, diyalektik kuram ise toplumsal değişimi zıtlıkların etkileşimi olarak görür. Bu kuramların her birinin farklı temsilcileri ve temel ilkeleri vardır.
Bir diğer kuramsal yaklaşım ise orta boy kuramlardan biri olan işlevsel yapısal kuram'dır. Bu kuram, toplumsal değişimi, toplumların evrimi sürecinde yeni işlevlerin ortaya çıkması ve insanların bu yeni durumlara uyum sağlaması olarak görür.
İşlevsel yapısal yaklaşımda, toplum birbirine bağlı ve etkileşim halindeki farklı parçalardan oluşur. Bu parçalar arasındaki uyum ve denge, toplumun işleyişini sağlar. Bu nedenle, toplumsal değişim, bu dengeyi bozan yeni durumların ortaya çıkması ve sistemin yeniden dengeye ulaşma çabası olarak değerlendirilir.
Bu yaklaşımın önemli temsilcileri arasında Auguste Comte ve Spencer yer alır. Comte'un pozitivist sosyoloji anlayışı ve Spencer'ın toplumsal evrim ilkesi, işlevsel yapısal yaklaşımın temelini oluşturur.
Bununla birlikte, çatışmacı yaklaşımla ilgili, aklımıza ilk gelmesi gereken kuşkusuz isim Marx'tır. Çatışmacı yaklaşım, toplumları sürekli bir çatışma halinde olan farklı sınıflardan oluştuğunu savunur. Bu yaklaşımda, toplumdaki eşitsizlikler ve bu eşitsizliklerden kaynaklanan çatışmaların sosyal değişimi tetiklediği vurgulanır.
Önceki bahsettiğimiz işlevsel yapısalcılık yaklaşımı, toplumun farklı parçalarının uyum içinde çalıştığına ve bu uyumun toplumsal dengeyi sağladığına vurgu yaparken, çatışmacı yaklaşım ise tam tersine, toplumdaki çatışmaların ve güç mücadelelerinin toplumsal değişimi yönlendirdiğini savunur. Yani, işlevsel yapısalcılık uyumu vurgularken, çatışmacı yaklaşım çatışmayı ön plana çıkarır.
felsefe bölümünde dışlayıcılık, kapsayıcılık ve çoğulculuk kavramları sosyolojide de farklı bir perspektifle ele alınır.
Dışlayıcılıkta, genellikle tek bir dinin doğru olduğu ve diğerlerinin yanlış olduğu savunulur. Kapsayıcılık ise diğer dinlerin de doğru olabileceğini kabul eder ancak en nihai gerçekliğe ulaşmanın sadece bir yol olduğunu öne sürer. Çoğulculuk ise tüm dinlerin farklı yollarla kurtuluşa ulaştırabileceğini savunur.
Sosyolojide bu kavramların yanı sıra, sosyal aksiyon teorisi ve yapısal değişim teorisi gibi önemli teoriler de incelenir. Weber, sosyal aksiyon teorisinin önemli temsilcilerinden biridir. Anthony Giddens ise yapısal değişim teorisinde önemli çalışmaları bulunur.
Küreselleşme ile ilgili olarak genellikle üç temel teori üzerinde durulur. Bunlar:
Modern dünya sistemi: Bu teoride, dünya sisteminin merkez ve çevre ülkelerden oluştuğu ve bu ülkeler arasındaki eşitsiz ilişkilerin küreselleşmeyi şekillendirdiği savunulur. Bu teoriyle ilgili olarak Immanuel Wallerstein ismini söyleyeniliriz.
Küresel dünya düzensizliği: Bu teoriye göre, küreselleşme sürecinde belirsizlik, risk ve güvensizlik artmaktadır. Bauman bu teoriyi geliştiren önemli isimlerden biridir.
Glokalleşme: Bu kavram, küresel ve yerel olanın bir araya gelerek yeni bir hibrit kültür oluşturduğunu ifade eder. Robertson bu kavramı ortaya atan isimlerden biridir.
Bunun yanı sıra, modernliğin küreselleşmesi de sıklıkla kullanılan bir kavramdır. Anthony Giddens, modernliğin küreselleşmeyle birlikte yeni bir evreye girdiğini savunur.
Yorumlar
Yorum Gönder