MANİHEİZM: Işık ve karanlığın sonsuz dansı
Işık ve karanlığın sonsuz dansı, Maniheizm inancının temel prensiplerinden biridir. Maniheizm, eski bir dini ve felsefi sistemdir ve evrenin, iyi ile kötü, ışık ile karanlık arasındaki mücadelede şekillendiğine inanır. Bu inanca göre, iyi olanın kaynağı ışık iken kötülüğün kaynağı ise karanlıktır. Maniheizm'e göre, evren, bu iki zıt güç arasındaki sürekli mücadeleyle varoluşunu sürdürmektedir. Işık ve karanlığın etkileşimi, insanın içsel ruhsal deneyimi üzerinde de öne çıkar ve Maniheist inanç sistemine göre, insanın amacı bu zıt kutuplar arasında denge kurmaktır.
Maniheizm'in gizli bilgiye önem veren bir kökene sahip olduğunu söyleyebiliriz. Günümüzde mensubu kalmamış olsa da, Mani'nin Mezopotamya'dan Orta Asya'ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada yayılmıştır.
Mani ve takipçileri, düşüncelerini bütün insanlığa ulaştırılması gerektiğine inanmışlardır. Maniheizm, İslam'ın zuhuru, Hristiyanlığın kurumsallaşması ve Moğol istilası gibi birçok nedenden dolayı tarih sahnesinden çekilmiştir.
8. yüzyılda, Bögü Han'ın emriyle Uygurların Maniheist olması, Maniheizm'in bölgede yayılmasında oldukça etkili oldu. 8. yüzyılda Uygurların resmi dini haline gelmesi, Maniheizm'in Orta Asya'daki varlığını daha da sağlamlaştırmıştır. Mani henüz 12 yaşındayken ilk vizyonuyla karşılaşıyor ve ikizim diye tanımladığı ruhani bir varlıkla karşılaşıp bazı ilhamlar alıyor. Yaklaşık 12 yıl sonra ikinci bir tecrübe daha yaşıyor ve ikizim dediği varlık tarafından bir nevi peygamberlikle görevlendiriliyor.
Mani, kendisini Işık Elçisi olarak tanımlıyor ve ilk öğrencilerini batıya gönderiyor. Kendisi ise Hindistan'a giderek düşüncesini yaymaya çalışıyor. Miladi olarak 242 yılında Babil'e dönen Mani, İran coğrafyasında görüşlerini yaymaya çalışıyor ve Sasani İmparatorluğu'nun yeni kralı olan I. Şapur'a bağlılığını bildirerek, eserini sunmak için Şapur Gan adını taşıyan bir eserini ona ithaf ediyor.
Bununla birlikte, gnostik bir kökene dayanan Mani öğretisinin oldukça geniş bir coğrafyaya yayıldığı, I. Şapur döneminin bitmesiyle Mani ve taraftarları için yeni ve baskıcı bir sürecin başladığı bilinmektedir. I. Behram dönemiyle Mani yakalanıp Kraliyet emriyle öldürülüyor. Kaynaklara göre, Mani'nin cesedinin ikiye ayrıldığı vurgulanmaktadır. Maniheist kaynaklarına göre, Mani'nin cesedinin iki parçası da Cundişapur şehrinin kapılarına çevriliyor ve ruhunun da Işık alemine yükseldiğine inanılıyor.
8. yüzyılda, Uygurlar'ın resmi dini haline gelen Maniheizm, 16. yüzyıla kadar varlığını sürdürmüş ancak daha sonrasında İslam'ın doğuşu, Hristiyanlığın kurumsallaşması, Moğol istilası gibi nedenlerle tarihten silinmiştir. Mani'ye atfedilen eserler iki kısımda ele alınabilir. Birincisi, maniheist kutsal metinleridir. Bunlar arasında Hayat İncili, Hayat Hazinesi, Şapuragan , Sırlar Kitabı, Pragmeteia ,Devler Kitabı, Mektuplar ve ilahilerin bulunduğu Süryani ve Pehlevi dillerinde yazılmış eserlerdir.
Diğer bir kısım ise Mani'nin talebelerinin ele aldığı eserlerdir. Bunlar arasında Kefelya, Köln mani kodeksi, Mani’nin mektupları, Hayat incili yorumu, Vaazlar, İlahi Kitabı ve Compendium şeklinde ifade edilen kitaplar bulunmaktadır.
Manihizm de İnanç esaslarını ele alalım ve özellikle Nur-zulmet arasındaki iyi-kötü şeklinde tasnif edilen bir sistemde, ezeli-ebedi olmak üzere iki asli unsur bulunmaktadır. Aslında, dinde ve ezelde iki unsur ve onların var ettiği kabul edilen iki alemin arasında bir temasın olmadığından hareket eden mani, dünyanın bu iki alem arasında alem olarak var olduğunu, iki zıt unsur arasındaki ilişkinin burada tezahür ettiğini açığa çıkardığını oluştuğunu kabul etmektedir. Bu bağlamda, yeryüzü iyi ve kötü unsurların karşılaşma ve birbirine galip gelme mekanı olarak bilinir. Madde karanlığa ait kötü bir karaktere sahiptir ve maddi olan her şey aslında onlara göre kötüdür. Buna karşın, iyi olan her şey karanlıktan ayrı ve uzaktır ve dünya da aslında bu iyi ve kötünün karışımından meydana gelmektedir. Ve bu noktada, ışık ile karanlığın temasıyla ışık aleminden düşen ışık parçacıklarının karanlık güçler tarafından hapsedilmesi ve böylelikle de yeryüzünün var edilmesinin söz konusu olduğunu söylerler. Aynı zamanda, düşmüş ışık parçaları aracılığıyla başta insan olmak üzere yeryüzündeki canlılar karanlık güçler tarafından aslında onlara göre var edilmiştir ve Maniheizm, kozmosun ve dünyanın var edilmesinde ışık aleminin efendisinin bir müdahalesi olmadığını da kabul etmektedirler.
Gnostik düalizm dediğimiz düalizm aslında iki Tanrı anlayışını temsil eder. İyi tarafını temsil eden ışık alemi tanrısına Zurvan denir ve aynı zamanda Nur Cennetinin Kralı ya da en kutsal baba olarak adlandırılır. Tabii ki, karanlık kralı da vardır. O, kötü olan maddenin sahibi olarak bilinir. İyi Tanrı ve onun alemi zıttı olarak karanlığın mekanı güneydedir ve maddeden oluşan bu alem mutlak anlamda karanlıktır. Bu alemin idarecisi özü Kaos olan karanlık unsurdur ve karanlık aleminin kralının yarattığı pek çok kötü varlık vardır. Onlara göre, karanlık aleminin etrafında duman, rüzgar, karanlık, acı su ve ateşten oluşan beş alem vardır ve her bir alemin de bir yöneticisinden bahsedilir.
Karanlık alem, ölüm zehiri olarak da tasvir edilmektedir. Işık kralının düşmesiyle birlikte hayatın annesi olarak adlandırılan Hikmet sudur ediyor. Ondan da ilk insan ortaya çıkar ve bu ilk insana yardımcı olacak beş oğul yani ateş, hava, rüzgar, ışık ve su da meydana gelir. İlk insan, onlara göre Adem Aleyhisselam değil, ilahi bir ışıktır. Bu ilk insan, karanlık güçlerle savaşan ve beş tane yardımcısını Karanlığa teslim olan ilk insandır. Karanlık alemde olduğunu fark etmesi ve Işık tanrısına yakarma bu duruma neden olur. Karanlık aleminin unsurları, ellerinde esir olan Işık varlıklarını bu dünyada tutmak için "Nobreol” şeklinde ifade edilen ve aynı zamanda "aşoklan” olarak bilinen iki tane karanlık varlığın birleşmesini sağlamışlardır ve bu suretle ilk insan çiftinin Hz Adem ve Hz Havva’nın maddi olarak var edildiğini söylerler.
Hz. Adem ve Havva, kendilerinin yaratıcısı olarak karanlık Kralı görmesi ve yeryüzünde tutsak olan ışık varlıklarına yardım etmek için Işık Aleminden bir kurtarıcı göndermesine neden olmuşlardır. Ona göre, Adem Aleyhisselam'ın hayatının gerçek kökenini bilmesi gereklidir ve aynı zamanda maddi ve manevi olarak iki parçalı bir yapıya sahip olduğunu ve manevi özünün kaynağının Işık Aleminde olduğunu öğrenmesi gereklidir. Bu nedenle Işık Aleminde var edilen bir ışık elçisi olan muhteşem İsa, yeryüzüne inerek Hz. Adem'i bu durumdan haberdar etmiştir. Ondan sonra da hakikatin bilgisine vakıf olan Hazreti Adem, maddi alemden yüz çevirerek muhteşem İsa olarak isimlendirdi. İsa Aleyhisselam'ı Havva ile bir araya gelmemesi için Hazreti Adem'i ikaz ettiğini ifade ederler. Manist geleneğine göre Havva, kötü varlıklardan “aşoklan” birleşmiş ve bundan Kabil dünyaya gelmiştir. Onlara göre, Kabil'in Havva ile bir araya gelmesinden de Habil'in dünyaya geldiğini söylerler. Muhteşem İsa'nın telkinleri, Hz. Adem'in Havva'dan uzak durmasını engelleyememe ve Hz. Adem ile Havva'nın aldanmış olmalarından da Şit Aleyhisselam'ın doğduğunu anlatır. Böylelikle aslında insanın yeryüzündeki varlığı, daha doğrusu ruhun insan bedenindeki hapis hayatının da böylelikle başladığı ifade edilmektedir.
Maniheist geleneğe göre, hazreti Adem'in tecrübesi kurtuluş açısından kilit bir role sahiptir. Kişi, atası Adem gibi kötü olan maddi dünyanın her şeyinden kendisini uzak tutmalı, arzu ve isteklerinden kaçınmalıdır. Maniheizme göre gnostik bir tecrübenin sonunda elde edilen bu bilgiye ulaşmak ancak dünyadan el etek çekmekle mümkün hale gelebilir. Ruhun içinde bulunan kötü ve kirli bedenden sıyrılarak, vatanı olan ışık alemine yükselişine vesile olan kurtarıcı bilgi ise bu şekilde açığa çıkmaktadır.
Maniheist inanışa göre, Mani'nin bütün insanlık için gelen bir peygamber olduğu ve Mani'den sonra yalancı elçiler gelse de bir daha peygamber gelmeyecektir. Mani'nin ölümünden sonra cennete gitmediği, aya yükseldiği ve yeryüzünden bütün ışık parçacıklarının ışık alemine yükselmesini de beklediği düşünülmektedir.
Reenkarnasyon, ruh göçü inancını ifade eder ve maniheizme göre ruhun bedenden ayrılıp yükselmesi esnasında bazı göksel duraklardan geçerek ışık alemine ulaştığı kabul edilir. Samanyolu şeklinde tezahür edilen bu ilahi seyahatin aslında ilk durakları ay ve güneştir. Maddi bedenden kurtulan ruhun seyahati diğer alemlerden geçerek ışık aleminde son bulacaktır.
Mani'nin doğumu, ikizin yani meleğin çağrısı, peygamberliği, acı çekişi ve ölümü gibi günler kutsal günler olarak görülmekte ve en önemli bayram ise Berna Bayramıdır. Berna Bayramı aslında Mani'nin öldürülmesi ve göğe yükselişinin gerçekleştiği o şubat-mart ayında yapılan bir bayramdır. İlk insan için kutlanan Yimki Bayramı da yine vardır, ama Maniheist inanışa göre Yimki Bayramı'ndan daha önemlisi Berna Bayramıdır.
Maniheist cemaat yapısına baktığımızda, toplumu öncelikle Seçkinler ve dinleyiciler olmak üzere iki kısma ayırırlar. Din adamlarından oluşan grup Seçkinler, bunların uyması gereken doğruluk, öldürmeme, dini davranış, saf olma, kutsal fakirlik gibi 5 temel emirleri bulunmaktadır. Ayrıca, seçkinlerin evlenmesi yasak olup, içki içmeleri, tarım yapmaları ve ekmeği bölme gibi eylemler de yasaktır. Seçkinlerin görevi dini metinleri okumak, öğretmek ve Işık Tanrısına yakarmak, sivil halkı dini açıdan bilgilendirmek gibi görevleri bulunmaktadır. Ayrıca, üç mühür olarak ifade edilen ilkeleri de uygun şekilde takip etmeleri gerekmektedir.
Üç mühür olarak ifade edilen ilkeler Maniheist inanışa göre Seçkinlerin uyması gereken kurallardır. Bu kurallara göre Seçkinler, ağızlarına, düşüncelerine ve belirli eylemlerine (dolaylı olarak cinsellikle ilgili) dikkat etmelidirler. Cemaat yapısını Seçkinler ve dinleyiciler olarak iki kısma ayırırlar. Seçkinler kısmı, belirli kısıtlamalar ve görevler altında din adamlarından oluşurken, dinleyiciler sivil halkı ifade eder ve onların da uyması gereken 10 emir bulunmaktadır. Bu emirler, tanrının putunu yapmama, yalan ve küfürden ağzı koruma, et yememe, içkiden uzak durma, gerçek Işık elçileri ve din adamları hakkında kötü konuşmama, oruç zamanı cinsellikten kaçınma, zina ile aynı seviye de olan çok eşlilikten uzak durma, hırslı ve aç gözlü olmama, yalancı peygamberlere ve sahtekarlara inanmama, insan ve hiçbir hayvanı öldürmeme, hırsızlık yapmama, sihir ve büyü uygulamalarından kaçınma şeklinde 10 emirden oluşmaktadır.
Maniheist inanışa göre ibadetlerinde zekat, oruç ve günahlardan af dileme gibi uygulamalar bulunmaktadır. Günde dört defa ibadet ederler ve gündüz güneşe, gece ise aya yönelirler. İkisi de yoksa kuzeye yada kutup yıldızına dönerler. Seçkinler, dinleyicilerden farklı olarak gün içinde yedi defa ibadet etmekte ve zekat sadece dinleyiciler için geçerli olmaktadır. Seçkinler, mutlak fakirlik ilkesine göre yaşamaları gerektiğinden dolayı zekat verebilecek bir mala sahip değillerdir. Dinleyiciler de seçkinler gibi oruçla mükelleftirler. Seçkinler 100 gün oruç tutarken dinleyiciler 30 gün oruç tutarlar. Dünyevi şeylerden arınmayı amaçlarlar. Ve sonunda Bema Bayramı olarak adlandırılan yıllık bir oruçtan da söz edilmektedir.
Pazar günü Maniheist geleneklerinde haftalık ibadet ve komünyon günü olarak bilinir. Her hafta ay günü olarak kabul edilen Pazartesi günü ise Maniheist Seçkinlerin günahlarından dolayı af diledikleri ve kendilerine has ibadetlerini gerçekleştirdikleri bir zaman dilimidir. Pazar ve Pazartesi günlerini oruçlu geçiren Seçkinler, bu günlerde özel ilahiler okuyarak ibadetlerini gerçekleştirirler.
Yorumlar
Yorum Gönder