YAHUDİLİK:TARİH, İNANÇLAR VE GELENEKLER ÜZERİNE BİR BAKIŞ
Yahudilik, M.Ö 13 veya 18. yüzyılda ortaya çıkmıştır ve Türkiye'deki Yahudi nüfusu yaklaşık 20.000 kişidir. Bu topluluk, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinden itibaren Musevi olarak bilinmektedir. İsrail'de yaklaşık 6 milyon, Amerika'da 5 milyon ve Avrupa ile dünyanın diğer bölgelerinde de Yahudiler yaşamaktadır.
Yahudilik, ırk temeline dayandığı için diğer dinlerle karşılaştırıldığında yayılma imkanı bulamamıştır ve sayıları diğer dinlere göre daha azdır. Bu durumun sebebi, Yahudi olmanın İslam ve Hristiyanlık gibi herkesin girebileceği dinlerden olmamasıdır. Yahudi olabilmek için, kişinin yahudi bir anne ve babadan veya yahudi bir anneden doğmuş olması gerekmektedir. Sonradan Yahudi olan kişi, dinini ve ırkını değişmiş olur.
Yahudiliğin atası Hz. İbrahim'dir ve Hz. İbrahim, Hz. İshak ve Hz. Yakup üçlemesi büyük öneme sahiptir ve bu üçlüye İbrani denir, çünkü Eber'in soyundandırlar.
Yahudilere "İsrail" denmesinin sebebi Hz. Yakup'un yaşadığı bir olaya dayanır. Bir insan şeklindeki varlık, Hz. Yakup'un karşısına çıkar ve bir gece boyunca onunla güreşir. Ancak bu varlık, Yakup'u yenemez ve sabah olunca onu kutsar ve ona "Tanrıyla güreşen" anlamına gelen "İsrail" lakabını verir. Bu nedenle, onun soyuna "İsrailoğulları" denir.
Bu halk, Babil sürgününden sonra Filistin'deki Yahuda bölgesine yerleşti ve bu bölgeye nispetle "Yahudilik" adını almıştır. Yahudilik adı, bu bölgenin adı olan Hz. Yakup'un oğlu Yahuda'dan gelir.
Batı kökenli Yahudilere "Sefarad Yahudileri", Doğu ve Orta Avrupa kökenli olanlara ise "Aşkenaz Yahudileri" denir. Bu isimlendirmeler, geldikleri bölge ve kültürel özellikleri nedeniyle ortaya çıkmıştır.
Evet, Arap ülkelerinden göç eden Yahudilere "Mizrahi" denir, bu kelime İbranice'de "doğulu" anlamına gelir. Musta’ribe ise Osmanlı döneminde Arap ülkelerinin göçmen olmayan Yahudilerine verilen isimdir.
Yahudiliğin temel özellikleri arasında kutsal toprak, mabet ve seçilmişlik inancı bulunur. Kutsal topraklar, Yahudilere Tanrı tarafından vadedenilmiştir. Ancak tarihsel olarak, Yahudilerin bu topraklarda bağımsız bir yaşam sürmeleri uzun süreli olmamıştır. Eski Ahit kitaplarında, Yahudilere verilen bir geçici ceza olarak bu topraklardan uzaklaştırılmaları ifade edilmiştir.
Bu geçici ceza olarak, Yahudiler Filistin'den Babil'e sürgün edilmiştir. Acı deneyimlerden sonra, eski topraklarına geri dönmüşlerdir. Ancak bu dönüş ve yerleşim, eski sınırları kapsayacak şekilde gerçekleşmemiştir.
Kutsal topraklarla olan bağları Romalılar tarafından koparılan Yahudilerin, Tevrat'ın buyruğuna kulak verdiklerinde bu topraklarda yaşamaları gerektiğine inandıklarını biliyoruz. Yahudilere göre topraklarının dışında devlet kurmaları kesinlikle caiz değildir.
Mabet kısmında ise Süleyman Mabedi, Yahudiliğin temel sembolüdür. Ancak bu Mabed'den günümüze sadece batı duvarı kalmıştır, buna da "Kotel" denir. Yahudiler, mabedin durumu nedeniyle bu duvarın önünde ağıtlar yakarlar ve mabedin kısa zamanda eski haline dönmesi için Tanrı'ya yakarırlar.
Süleyman Mabedi'nin yerine daha sonra Mescid-i Aksa inşa edilmiştir. Bu alanlar tarihsel olarak hem Yahudilerin hem de Müslümanların kutsal alanlarıdır ve bu nedenle bu bölgeler hala ciddi dini ve siyasi öneme sahiptir.
Musa bin Meymun'un belirttiği gibi, bir Yahudinin kutsal toprakları terk etmesinin yasak olduğu ve kutsal topraklarda yaşamanın teşvik edildiği bilinmektedir. Ayrıca, kutsal topraklarda ölenlerin günahlarının bağışlanacağına dair bir inanış da bulunmaktadır.
1967'de yaşanan savaş sonrasında, Yahudilerin Kudüs'e hakim olması durumunda Mescid-i Aksa'yı yıkıp yerine tekrar mabed inşa etmeyecekleri bilinmektedir. Bu durumun sebeplerinden biri, Müslümanların tepkisinden kaçınmak ve en önemlisi de beklenen Mesih inancıdır. Bu inanışa göre, Mesih'in gelmesinden önce bu tür bir faaliyetin küfür olarak kabul edileceği öğretilmektedir. Bu nedenle, bu durum hem dini hem de siyasi açıdan hassas bir konudur.
Yahudiler kendilerini tanrı tarafından seçilmiş olarak görürler. Seçilmişlik inançları sayesinde her türlü baskı ve zorlama karşında milli ve dini kimliklerini koruyabilmişlerdir.
Yahudilerin atası olan Hz. İbrahim, Tevrat’a göre Keldanilerin "Ur" şehrinde dünyaya gelir. Babası Azer ailesini alarak Harran’a göç eder. Babası öldükten sonra Hz. İbrahim, Tanrı'nın emri üzerine Kenan topraklarına gider. Yanında eşi Sara da bulunmaktadır. Sara’nın kısırlığı sebebiyle Hz. İbrahim’in çocuğu olmaz. Bundan rahatsız olan Sara, Hz. İbrahim’e cariyesi Hacer'le evlenmesini teklif eder. Bu evlilikten çocuğu olur. "Tanrı işitti" anlamına gelen İsmail adı verilir.
Hz. İbrahim 99 yaşındayken Tanrı ile bir anlaşma yapıyor. Bu anlaşmaya göre sünnet olmasını emrediyor ve eşi Sara’ya da bir oğul vereceğini müjdeliyor. Sara bir erkek çocuğu dünyaya getiriyor. Hz. İbrahim ve Sara çocuk sahibi olma yaşını çoktan geçtiklerine rağmen Tanrı onlara bu müjdeyi verdiği için mutluluktan inanamayıp gülüyorlar. Daha sonra "Gülen" anlamına gelen İshak adını koyarlar.
Sara kendi çocuğu olunca, Hacer ve oğlu İsmail’e karşı kıskançlık duymaya başlıyor. Hz. İbrahim'den onları uzaklaştırmalarını istiyor.
Yahudiler, Hz. İsmail’in cariyeden doğduğunu ileri sürerek Hz. İshak’ı ilk oğul yapmışlardır. Yahudilik, İshak’ın soyundan devam etmiştir. Hz. İshak’tan sonra Hz. Yakup gelmiştir.
Hz. Yakup'un 12 çocuğu vardı. Hz. Yakup, küçük oğlu Hz. Yusuf'u çok seviyordu. Kardeşleri zamanla Hz. Yusuf'u kıskanmaya başladı ve bir gün onu kuyuya attılar. Bir ticaret kervanı, Mısır'a mal götürürken Hz. Yusuf'u kurtardı ve onu Mısır Firavununun memuruna sattı. Daha sonra Tanrı'nın yardımıyla Hz. Yusuf, Firavunun sarayında hazineden sorumlu bir memur oldu ve Mısır'da ekonomik kalkınmayı sağladı. Mısır'da insanlar zenginlik ve bolluk içinde yaşamaya başladılar.
Bu süreçte Kenan'da kıtlık baş gösterdi. Mısır'da erzak bulunduğu haberini alan Hz. Yakup, oğullarını Mısır'a gönderdi ve burada Hz. Yusuf'la karşılaştı. Oğulları, babalarına haber gönderdi. Kardeşleri ve Hz. Yakup, kabileleriyle birlikte Mısır'a gittiler.
Hz. Yusuf'un ölümünden sonra Mısır'da durumlar değişti. Yeni bir firavun tahta geçti ve İsrailoğullarını köleleştirdi. 210 sene boyunca Mısır'da köle olarak kaldılar.
Daha sonra Firavun, Yahudileri köleleştirdiğinde, Allah Hz. Musa’ya onları kurtarma görevini verdi. Yahudilerin temel ilkelerini oluşturan 10 emir bu dönemde Hz. Musa’ya levhalar halinde verildi.
HZ MUSA VE İLAHİ KLAVUZLUK
Mısır Firavunu, bir rüya gördü ve rüyasını yorumlayan kahinler, yakında İsrailoğulları arasında bir erkek çocuğun doğacağını ve bu çocuğun Firavunun tahtını devirip alacağını söylediler. Bu haber, Firavun'u endişelendirdi.
Firavun, doğan bütün erkek çocukların öldürülmesi emrini verdi.
Hz. Musa'nın annesi, onu gizlice doğurduktan sonra, Tanrı'nın vahyi üzerine onu bir sepetin içine koyup Nil Nehri'ne bıraktı. Firavun'un adamları sepeti buldu ve saraya götürdü. Firavun, çocuğu evlatlık aldı ve sarayda büyüttü.
Hz. Musa bir gün bir şehre gitti. Şehirde dolaşırken, bir İsrailli ile bir Mısırlının kavga ettiğini gördü. Hz. Musa, İsrailliye yardım etmeye çalışırken, Mısırlının ölümüne sebep oldu. Hz. Musa, Firavun'un onu cezalandıracağını düşünerek Medyen'e kaçtı. Orada, Şuayb peygamberle karşılaştı ve onun yanında çalışmaya başladı. Sonrasında kızıyla evlendi.
Hz. Musa, Hz. Şuayb'ın koyunlarını otlatmak için Horep Dağı'na kadar gider ve orada yanan bir çalı görür. Çalı yanmaktadır, ama tükenmemektedir. Yanan çalının içinden Tanrı, Hz. Musa'ya seslenir ve ona İsrailoğulları'nı Mısır esaretinden kurtarma görevini verir.
Hz. Musa, Allah'ın kendisine verdiği mucizelerle İsrailoğullarını Mısır esaretinden kurtarır ve kutsal topraklara götürmek ister. Ancak İsrailoğulları, Hz. Musa'nın tebliğine uymadığı için Tanrı tarafından 40 yıl çölde cezalandırılır.
Hz. Musa'dan sonra yerine Yeşu geçer. Kutsal topraklara göç yolunda İsrailoğullarına hem liderlik hem peygamberlik yapar. Yeşu'ya da Tanrı tarafından vahiy gönderildiğine inanılır. Yeşu'dan sonra İsrailoğulları bir süre lidersiz kalır ve kabileler Hakimler tarafından idare edilir. Daha sonra Saul, İsrailoğullarının ilk kralı olur. Onun ölümünden sonra Hz. Davut tahta geçer.
Hz. Davut, Kudüs'ü fethederek başkent yapar ve İsrailoğullarının kutsal topraklarını ele geçirir. Davut, Kudüs'te büyük bir mabet inşa etmek ister ancak Tanrı, bunun oğlu Süleyman'ın yapacağını söylediği için vazgeçer. Hz. Davut döneminde İsrailoğulları en ihtişamlı dönemlerini yaşarlar.
Hz. Davut'un ölümünden sonra Hz. Süleyman gelir ve bu mabedin inşasıyla 1. Mabet dönemi başlamış olur.
Yorumlar
Yorum Gönder