HRİSTİYANLIK TARİHÇESİ

 


Dinler Tarihi dersinde hristiyanlıkla ilgili oldukça ilginç konuları işliyoruz. Hristiyanlık, sayı bakımından ilk sıradaki dinler arasında olan bir inanç sistemidir. Bu din, aslında Filistin bölgesinde Yahudiliğin bir devamı gibi tarih sahnesine çıkmıştır. Daha sonra Roma İmparatorluğu'nun egemen olduğu coğrafyada yayılmaya başlamış ve günümüzde Avrupa'da, Amerika'da ve Avrupa ülkelerinin sömürge alanlarında yaygın hale gelmiştir.


Hristiyanlık, İsa Mesih üzerine kurulmuş bir din olarak bilinir. İncil'e göre, İsa Mesih, insanlığı günah ve kurtuluş arasındaki ilişki konusunda bilgilendirmek ve onları Tanrı'ya yakınlaştırmak için gönderilmiştir. Hristiyanlık, dünya genelinde milyarlarca takipçisiyle en yaygın dinlerden biri haline gelmiştir.


Hristiyan inancına göre, Tanah Eski Ahit olarak bilinir ve Hristiyanlar bu eski anlaşmaya bu ismi verirler. Bu eski metinlerde bildirilen peygamberler ve yasalar, yeryüzündeki günahların hala devam ettiğini gösterir. Hristiyanlık, Tanrı'nın bedenleşip oğul olarak kendini feda ederek günahı kefaret olarak kabul ettiğine ve kurtuluşu gerçekleştirdiğine inanır.


Tanah'ın önemi, Hristiyan inancında büyük bir yer tutar. Bu metinler, Hristiyan inanç sisteminde temel bir rol oynar ve bu nedenle Hristiyanlar tarafından büyük bir saygıyla muhafaza edilir. Tanah, Hristiyan inancının temelini oluşturan kutsal metinlerdendir ve eski ahitten gelen duygusal ve manevi bir bağışıklık taşır.


Hristiyanlık tarihini incelediğimizde, İsa'nın doğuşu büyük bir öneme sahiptir. Ancak, İsa'nın hayatıyla ilgili kaynaklarda net bir bilgi olmadığını bilmek önemlidir. İncillere göre, sadece Hz. İsa'nın annesinin Meryem olduğu ve çocukluk dönemine ait pek fazla bilgi olmadığı, vaftizci Yahya tarafından vaftiz edildiğinde olağanüstü bazı olayların gerçekleştiği belirtilir.


Pavlus'un dönemi Hz İsa'dan sonra oldukça önemlidir. Onun havarileri bir araya gelerek İsa'yı ele veren ve sonra da pişman olarak kendini asan Yahuda İşakotun yerine havari olarak Matita’yı seçer ve İsa'nın misyonunu devam ettirmeye çalışırlar. Hz İsa'dan hemen sonra Pavlus devreye girer ve Pavlus'un devreye girişi, Şam yolunda Hz İsa'nın izinden yürüyenleri tutuklayıp Kudüs'e getirmek niyetiyle yolculuk yaparken, Hz İsa'nın ona görünerek neden zulmettiğini sormasıyla başlar. Bu olaydan sonra Pavlus'un gözleri görmez olur ve Hz İsa'nın öğrencilerinden olan Hananya'nın ellerini üzerine koymasıyla gözleri açılır ve Pavlus vaftiz olur.


Pavlus, vaftiz olduktan sonra, önceki tavrının tamamen tersine bir tutum içerisine girdi. Daha önce Hz. İsa'nın takipçilerinin düşmanı olan Pavlus, vaftiz olmasıyla birlikte Şam'daki havralara giderek özellikle Yahudi ibadet yerlerine yönelerek Hz. İsa'nın Tanrı'nın oğlu olduğunu anlatmaya başladı. Daha sonra Kudüs'e gitti ve orada Hz. İsa'nın havarileri tarafından kabul gördü ve onlarla birlikte hareket etmeye başladı. Bu, gerçekten de etkileyici bir değişimdi ve Pavlus'un inanç ve misyonu üzerinde büyük bir etkisi oldu.


Pavlus’ tan sonra Hristiyanlık döneminde ise, Hristiyan toplumuna katılanların Yahudi şeriatına uymaları gerektiğini savunanlara "Ebiyonit" denilmiştir, aslında fakirler anlamında. Ebiyonitler, tek tanrının mutlak egemenliğine inanıyorlardı ve İsa'yı Tanrı değil de peygamber ve Mesih olarak görüyorlardı. Ayrıca, Evharistiya ayininde şarap değil su kullanıyor ve Kudüs'e saygı gösteriyorlardı. Pavlus'u havariler arasında saymıyorlardı. Kendilerine ait incilleri de vardı.


Gnostik anlayışından beslenen bir grup olan Doketikler, İsa'nın maddi bir bedeninin hiç olmadığını savunuyordu. Bu topluluğa göre, bedeni olmayan birisi haça gerilemezdi. Bu yüzden onlara "Doketikler" denilmiştir. Aslında bu kelime Yunanca kökenli olup, "göründüğü gibi olmadığı" anlamını taşımaktadır. Onlara göre, çarmıha gerilmeden önce, Yahuda İskariot, İsa Mesih gibi gösterildi ve İsa'yı ele veren havari olan Yahuda İskariot, İsa Mesih zannedilerek yakalandı ve haça gerildi, yani orada göründüğü gibi olmadığı anlamında, bu grup Doketik olarak isimlendirilmiştir.


Konsiller önemli bir dönemi ifade eder. Özellikle birkaçından bahsetmek istiyorum. 1.İznik konsili, baba ile oğlun aynı özden olduğunu ifade eder. Yani ikisinin de ezeli oldukları kabul edilir. Arius, Oğul yaratıktır, tüm zamandan önce baba tarafından yaratılmıştır der. ilk yaratılanların oğul olduğunu savunan biriydi ve kutsal ruhunda oğul vasıtayla yaratılan bir varlık olduğunu ifade etmiştir. Oğul babanın bilgisine de vakıf değildir görüşündeydi. Ve bu fikir reddedildi. 1.İstanbul konsili, kutsal ruhun da Tanrı olduğunu kabul etti ve bu sayede teslis inancı tamamlandı. Hristiyan inancı, baba, oğul ve kutsal ruh olarak üç şahıs olarak tanımlar.


Efes konsilinde ise  İstanbul konsilindenden sonra Hristiyanlar arasında İsa Mesih'in annesi Meryem üzerine tartışmalar yaşandı. İsa Mesih'in Tanrı olup olmadığı ve beşer olan Meryem'in Tanrı'yı doğurup doğuramayacağı konusu gündeme geldi. İnsan nasıl Tanrı'yı doğurabilir soruları ortaya atıldı. İnanlara göre, Hz. Meryem'e "Tanrı annesi" ve "Tanrı doğuran" gibi ifadeler kullanılmaya başlandı. İstanbul patriği ve taraftarları ise bu ifadelerin kullanılamayacağını savundu. Onlara göre, İsa Mesih doğduğunda Tanrı değildi. Ayrıca, İsa'nın hem beşeri hem de ilahi bir doğası olduğunu ve Hz. Meryem'in sadece beşeri doğasını doğurduğunu ifade ettiler. Buna göre, İsa Mesih'in doğduktan sonra logos denilen "kelam" adı verilen Tanrısal söz ona hulul etti ve o da tanrı oldu dediler.


Efes konsiline göre, Hz. Meryem'in Tanrı annesi olduğu kabul edilmiş ve İsa Mesih'in doğmadan önce de Tanrı olduğu kararlaştırılmıştır. İstanbul patriği aforoz edilmiş ve sürgüne gönderilmiştir. 2.İstanbul ve Kadıköy konsilinde reddedilenler ve aforoz edilenler orada yazmakta .Kadıköy konsilinde ele alınacak tartışma konularından biri daha var. Bu konu, Hz. İsa'nın tabiatıyla ilgilidir. Hz. İsa'nın çarmıhta acı çektiği ve ölmüştü. ve Tanrı'nın nasıl ölebileceği gibi sorular ortaya atılmıştır. İnsanın beşeri tabiatının ilahi tabiat içerisinde eridiği için sadece ilahi tabiatı yani tek tabiata sahip olduğunu savunanlarla, onun beşeri olmadığını, sadece ilahi bir tabiata sahip olduğunu savunanlar arasında tartışmalar çıkmıştır. Bu konsilde, Hz. İsa'nın hem beşeri hem de ilahi tabiata sahip olduğu kararlaştırılmıştır. Ancak, bu karara itiraz eden Doğu kiliseleri ayrılmış ve "monofizit" anlamında tabiatçı denilmiştir.


Kadıköy konsilinde monofizit düşünce reddedilmiş ve Hz. İsa'nın bir beşeri ve diğerinin ilahi olmak üzere iki tabiatı olduğunu kabul edenlere Diofizit olarak isimlendirilmiştir. Ayrıca, Süryani, Kıpti, Ermeni ve Habeşistan kiliselerinin, Hz. İsa'nın tek tabiatının bulunduğuna inandıkları için monofizit kiliseler adı verildiğini söyleyebiliriz. Bu dörtlüğü oluşturan kiliseler Süryani, Kıpti, Ermeni ve Habeşistan kiliseleridir. 2.İznik konsilinde ise ikonları konu almıştır. Kiliselerdeki bazı yerlere yerleştirilen resim ve heykellere ikon ismi verildiği anlaşılmaktadır. Son olarak, 4. İstanbul konsilinde ise Doğu kilisesinin Batı kilisesinden kesin bir şekilde ayrıldığını görüyoruz.


Bunların dışında Floransa Konsili olarak adlandırılan bir konsil de bulunmaktadır. Ortodokslar, Türklere karşı yardım umuduyla Katoliklerin inanç dayatmalarını kabul etmiş olsa da, Ortodoks halk bunu kabul etmemiş ve beklenen yardım da gelmeyince bu mutabakatın gerekçesi ortadan kalkmıştır. 1453 İstanbul'un fethiyle birlikte Doğu ve Batı arasındaki birleşme arayışları da sona ermiştir. Öncesinde, Ortodoks ve Katolik kiliseleri arasında birleşme toplantıları yapılmıştır. 1438 ve 1439 gibi önemli Floransa Konsili gibi toplantılar da bu süreçte gerçekleşmiştir. Bu süreçte sürekli bir birleşme toplantıları yapılmış ve kayda değer olanlar Floransa Konsili'nde ele alınmıştır. Ancak, sonrasında bunlar bir araya getirilmeye çalışılmasına rağmen, 1453 İstanbul'un fethiyle Doğu ve Batı arasındaki birleşme arayışları tamamen son bulmuştur.


 Günümüzde özellikle küçük bir Hristiyan grubu haricinde çoğunluğun hala Teslis inancına sahip olduğunu belirtmek doğru olacaktır. Ayrıca, Hristiyanlığın sembolleri olarak kuzu, güvercin, balık ve hacın bulunduğunu da ifade edebilirim. Kutsal metinlerin önemli olduğu da unutulmamalıdır. Kutsal metinleri ikiye ayırabiliriz. İlk olarak, Eski Ahit, yani Yahudilerin Tanah'ı, ve ikincisi dört İncil, Elçilerin İşleri, 21 Mektup ve esinlemeden oluşan Ahdi Cedit olarak adlandırılan Yeni Ahit'tir. Tüm bu kutsal metinlere verilen isim ise "Bible" veya "Bibel" olarak isimlendirilir. İslamiyette bu kutsal metinler genellikle "Kitab-ı Mukaddes" olarak da bilinir.


Hristiyanlar için Eski Ahit Kitabı 39 kitaptan oluşurken, Yahudilere göre 24 kitaptan oluşmaktadır. Yeni Ahit'te ise Matta, Markos, Luka, Yuhanna dört incilden ve havariler dönemini anlatan Elçilerin işleri 13 tanesi Pavlus'a ait olduğuna inanılan 21 tane mektuptan Yuhanna tarafından yazılan esinlemeden oluştuğuna inanılır. Kanonik olarak kabul edilen inciller, Matta, Markos, Luka ve Yuhanna'dır ve kilise tarafından da geçerliliği onaylanmışlardır. Onaylanmayanlar ise İsa apokrif İncil olarak bilinir.


Barnabas İncili, İsa'nın bir peygamber olarak gönderildiğini ve ondan sonra başka bir peygamberin geleceğini müjdelediği en yakın İncil olarak görülmektedir.  Matta, Markos ve Luka incillerinde olaylar benzer şekilde anlatılır. Bu incillerde Hz. İsa genellikle bir peygamber ve öğretmen olarak görülür ve bu nedenle bu incillere aynı bakış açısından sinoptik İncil denir. Ancak Yuhanna İncili'nde İsa'nın Tanrı olarak bahsedilmesi nedeniyle sinoptik İncil kavramı onun içinde ele alınmaz.


Genel olarak incillere baktığınızda, Matta'nın birinci sırada olmasına rağmen, araştırmacılar arasında Markos İncili'nin en eski İncil olduğu konusunda bir anlaşmazlık bulunmaktadır. Matta ve Luka'nın İncil yazarlarının, Markus'un İncili ile Hz. İsa'nın konuştuğu dil olan Aramca'dan yazılmış bilinmeyen bir İncil'den yararlandıkları da tahmin edilmektedir. Ayrıca, bu İncilin Havarilerden Matta tarafından yazıldığına veya daha sonra ona atfedildiği şeklinde de farklı görüşler bulunmaktadır.


Markos İncili'nin 60'lı yıllarda yazıldığı bilinmekte olup, bu İncil'de Hz. İsa'nın insani özelliklerine vurgu yapılmaktadır. Ayrıca, Markos İncili ilk yazılan ve en kısa olan İncil olarak bilinir. Luka İncili ise 80'li yıllarda yazıldığı bilinir. Luka İncili'nin 95-100 yılları arasında yazıldığı tahmin edilmektedir. Luka İncili'nin yazarının Havari Yuhanna mı yoksa başka bir Yuhanna mı olduğu konusunda tartışmalar bulunmaktadır. Diğer incillerde Tanrı'nın egemenliğinin yakın olduğuna vurgu yapılmasına rağmen, Yuhanna İncil'inde Hz. İsa'nın tanrısallığına da vurgu yapılmaktadır. Esinleme ise  Yuhanna tarafından yazılan bir İncil'den bahsedilirken, başına gelecek felaketlerden kurtarıcının gelişinden sembolik ve gizemli ifadelerle bahsedilir. Bu İncil, sembolik ve gizemli ifadelere yer vermesiyle tanınmaktadır.


Hristiyanlık tarihinde Yahudilikle olan ilişkisi ve dindeki evrimi oldukça önemlidir. Olağanüstü olayların anlatılması ve Hz. İsa'ya atfedilen mucizeler Hristiyan inancının temellerini oluşturmuş ve üçlü tanrı anlayışını doğurmuştur. Hristiyanlık, tek olan Tanrı'dan üç kişi bulunduğuna inanır: bir olan Tanrı, bunun bir olan öz ve cevher olduğu; üç olanın ise kişi olduğu şeklinde ifade edilir. Ayrıca, Hristiyan inancına göre Hazreti Adem ve Havva'nın yasak meyveyi yiyerek Tanrı'ya isyan etmeleri sonucunda cennetten kovulup ölümlü hale geldikleri ve bu eylemin tüm insanlığa ölüm ve günah getirdiği öğretilir. Bu günah, insanlar arasında yerleşik hale gelmiş ve nesilden nesile miras olarak aktarılmıştır.


Hristiyanlık inancına göre, Tanrı insanlara olan sevgisinden dolayı Oğlu olan İsa'nın bedenleşmesi yoluyla dünyaya gelmiş, çarmıhta insanların günahlarına kefaret olarak acı çekmiş ve kanını akıtarak insanların kurtuluşunu sağlamıştır. İnsanlar kurtuluşa erebilmek için vaftiz olup, Hz. İsa'nın kilisesine üye olmalıdır. Hz. İsa'nın çarmıhta acı çekerek ölmesiyle aslında Tanrı ile insan arasındaki bağı yeniden tesis etmiştir. Üçüncü gün dirilerek ölümü yenerek Tanrı olduğunu kanıtlamış, 40 gün boyunca havarilerine görünmüş ve onlarla birlikte yemek yiyerek, sadece görüntüden ibaret olmadığını ve aslında bedenen dirildiğini onlara kanıtlamıştır. Daha sonra göğe çıkarak babasının sağına oturmuştur. Hristiyan inancına göre, Dünyanın sonunda İsa Mesih iyiliğin kötülük üzerindeki zaferini tamamen gerçekleştirecek ve herkesi yargılayacaktır. Bu inanca göre, İsa Mesih'in yeniden doğuşuyla ilgili Şam'a geri dönmesi öngörülmektedir.


Ortodokslar, kutsal ruhun sadece babadan geldiğine inanırken; Katolikler ise kutsal ruhun babadan ve oğuldan geldiğine inanırlar. Bu, Dipnot olarak ifade edilebilir yani baba göklerdedir, oğul da göğe yükselmiş babasının sağına oturmuştur. Kutsal ruh ise her an yeryüzünde ve insanlara iyi düşünceler veren kutsal ruhtur onlara göre. Kilise ve ibadet bölümünde büyük kiliseler katedral olarak adlandırılırken, küçük kiliseler ise şapel olarak bilinir. Sekramentler de oldukça önemlidi .Tabii ki bunlar ayinler olarak bilinir. Katolik ve Ortodokslar yedi sakramenti kabul ederken, Protestanlar sadece vaftiz ve evharistiya'yı kabul ederler.


Vaftiz, suya batırma anlamına gelir yani Hristiyanlığa giriş törenidir. Diğer sakramentlerin geçerli olabilmesi kesinlikle vaftize bağlıdır. Evharistiya ise ekmek ve şarap ayinidir. Hz. İsa'nın havarileri ile birlikte yediği son akşam yemeği yani komünyon onuruna yapılan bir usuldür aslında. Hatta kutsal komünyon olarak da bilinmektedir. Konfirmasyon ise pekiştirmek, kuvvetlendirmek anlamına gelir yani vaftizde gerçekleştirilen bu kiliseye aidiyetin kuvvetlendirilmesi ve pekiştirilmesi işlemine konfirmasyon ismi verilmiştir. Pekitirme ayini ise piskopos tarafından yapılması geleneğe uygun olanıdır.


Ruhbanlık aslında tanrısal bir görevle ve kendini kiliseye adamayla ilgili bir görevdir. Ruhban olmak isteyen kişi, kendisini birçok şeyden mahrum ederek kilise hizmetine adamaktadır. Bir kişi Ruhban olmak isterse, Hristiyan inancına göre İsa göğe çıkmadan önce tanrısal yetkilerini havarilere vermiş, havariler de kendilerinden sonra bu görevi üstlenecek olanlara ellerini koyarak onları takdis etmişlerdir. Yani piskoposlar aslında görevlendirilmiş, dediğimiz gibi mutlak otoritelerdir bulundukları yerlerde. Papas, piskoposa yardımcı olan ondan alan yetkiyle kiliseyi yöneten, günahları bağışlayan kişiler olarak bilinirler.


Ruhbanlık mertebelerinin en alt basamağı olan diyakozluk ise havariler dönemine kadar uzanır. İbadet esnasında piskoposa ve papaya yardım eden, İncil'i halka öğreten ve hastalara, muhtaçlara bakmak gibi görevleri ifade eden kişilere verilen isimdir. Ayrıca, sadece erkeklerin ruhban olabileceğini ve evliliğin kesinlikle yine onlara göre kutsal olduğunu ve kesinlikle kilise tarafından kıyılması gerektiğini belirtmek önemlidir. Kilisenin kıymadığı nikah geçersizdir. Günahların bağışlanmasına ve günahların bağışlandığını belgeleyen kilise tarafından verilen belgeye ise endüljans denir. Endüljans, Cennet'ten toprak satın alma olarak da bilinir.


Hastaları mesh etme dediğimiz  son yağlama var. O da hastalara yağ sürmenin temelde Aslında iki boyutunun olduğunu söylerler. Bunlardan birincisi şifadır, ikincisi ise günahların hafifletilmesidir. Hastaların duyu organlarına, alınlarına ve ellerine yağ sürülerek yapılan bir sekramenttir. Bayramlara geldiğimizde, Noel İsa'nın doğum günü olarak bilinir ve 25 Aralık günü kutlanır. Advent dönemi ise bekleyiş İsa Mesih'in gelişini beklemeye verilen isimdir ve bu dönemde Noel kutlanır. Epifani, kendini gösterme, açığa vurma anlamına gelir ve 6 Ocak'ta kutlanır. Hz. İsa'nın vaftiz bayramı olarak kutlandığı görülür. Paskalya, kül çarşambası ile başlar ve pentekost bayramı ile sona erer.


Hz. İsa'nın çarmıha gerilmesi, ölmesi, dirilmesi ve göğe yükselmesi, Yahudilerin fısıh Bayramı ile aynı döneme rastlar. Bu olaylar, ilkbaharın ilk dolunayında sonraki ilk pazar günü başlıyor. 21 Mart ile 25 Nisan arasındaki bir döneme denk gelmektedir ve Paskalya olarak bilinir. Paskalya, Diriliş günü ve sevinç günü olarak da anılır. Pentekost ise Hz. İsa'nın diriliş günü olan Paskalya'nın 50. günü kutlanır ve "haftaların haftası" olarak bilinir. Pentekost günü, kutsal ruhun havarilere iniş günü olarak da bilinirken, lent ise Paskalya öncesinde tutulan 40 günlük bir oruç dönemini ifade eder. Bu dönemde hayvansal gıdalar yenilmez ve alkol kullanılmaz. Oruç tutmaya gücü yetmeyenlere ise hafifletilmiş oruç tutma seçenekleri sunulur.

Yorumlar