SABİİLİK: Estetiği ve yaşam felsefesi
Sabiilik, tarihçesine bakılıldığında Sabiiliğin ilk kurucusu olarak, Hz Adem görülmektedir. Sabili Yahudilikten doğan bir din olduğunu ve giderek farklılaşan bir dini geleneğe dönüştüğünü söyleyebiliriz. Eski alimler, Hz. Yahya'yı kendi için bir önder ve peygamber olarak kabul ettiler, ve Hz. Yahya'yı büyük bir lider olarak görüyorlardı. Onu ışık peygamberi olarak kabul ettiler. Hz. İsa'nın İncil kayıtlarında da geçtiği üzere, Hz. Yahya tarafından vaftiz edilen kişiydi. Bu nedenle vaftizci Yahya'nın önder ve peygamber olarak kabul edilmesi onları Hristiyan olarak da isimlendiren bir din olarak biz sabili görüyoruz.
Eğer Sabili kutsal metinlerine bakarsak, yazılı metinler arasında "Ginza" adında bir kitap bulunmaktadır. Bu kitap, Büyük Hazine ya da Büyük Kitap olarak bilinmektedir. Adem’in kitabı şeklinde adlandırılan bu kutsal kitap çeşitli dualar, teolojı, mitoloji, ölüm ve sonrası hayat vb. Konuları içerir. "Draşid D Yahya" bölümünde ise Yahya'nın öğretilerinden bahsedilir ve Hz. Yahya'nın hayatı konu edinilir. "Qalasta" terimi ise övgü ve koleksiyon anlamına gelir. Günlük ibadet ve dua metinleri de bulunur. “Divan metinleri”de daha çok kozmolojik ve mitolojik olaylardan bahseder; astrolojik metinler de yine bulunmaktadır. Bunların dışında Ginza dışında “sır metinler”ine de rastlanır.
Ginza dışında sır metinlerine rastlarız. Sabii geleneğinde aslen kase çömlek, metal parçaları ve benzeri materyaller üzerine yazılan özellikle de büyü ve sihir amaçlı içeriği barındıran sır metinler bulunmaktadır. İnanç esaslarına bakıldığında, öncelikle bir gnostik anlayıştan bahsedilebilir. Bu bakış açısında aslında dualist bir yaklaşım mevcuttur, yani iki tanrı anlayışı. Işık alemine sahip olan Işık kralı Malka d Nhura yüceliğin efendisi ve kudretli ruh olarak bilinir. Bu kişi, iyi olan tüm varlıkların yaratıcısıdır. Karanlığın ve kötülüğün yaratıcısı ise Malka d Hşuka ve Güney yönünde olduğu kabul edilir. karanlık alemin idarecisi Ur veya büyük canavar olarak da bilinir. Gördüğünüz gibi, bu metinlerde iki tanrı anlayışından söz edilmektedir.
Sabii geleneği ve düalizm hakkındaki metne devam edersek, Işık Kralı, karanlık Alemi önce Malk d. Hiya veya Hibi Ziva olarak bilinen Işık elçisine gönderir. Işık elçisinin görevi, karanlık güçlerin yaptıkları planları öğrenmektir. Işık elçisi, sırlara vakıf olmanın yanı sıra Ur olarak da bilinen karanlık Kralı'nı zincirlemeyi başarır. Bu başarılı faaliyetin ardından tekrar Işık alemine yükselen Hibi Zivadan sonra Işık varlıklarının karanlığı merak etmeleri düşmüş ışık varlıkların ilk faaliyeti olarak belirtilir. Işık varlıklarının ilk faaliyetinin ardından, iki alem arasındaki temas, Işıklı varlıkların düşüşle konumlarını yitirmelerine ve düştükleri ara alemden faaliyetlerinin açığa çıkmasına neden olur. Bu bağlamda, ışık ve karanlık olmak üzere iki alem arasındaki ilişkileri düzenleyen aracı konumundaki Yuşamin Abatur ve Ptahil de düşmüş varlıklar olarak kabul edilir.
Ptahil, dördüncü hayatı temsil eden bir isimdir ve düşmüş Kral olarak bilinmektedir. Genel olarak ifade edecek olursak, aslında Ptahil, Işık alemine ait olan Abatur'un karanlık alemle ışık alemi arasında olan bu perdeyi aralayıp karanlık alemin oluştuğu Kara suya bakmasıyla meydana gelen bir varlıktır. Köken olarak Işık aleminden olmasına rağmen, karanlık alemde tezahür etmiştir. Ptahil, sabii mitolojisine göre kendisinin bir ışık varlığı olduğunu ve Işık alemine yükselmek istediğini düşünüyor. Bu sınırdayken kendisinden önce düşen Işık varlığı olan Abatur'la karşılaşıyor ve Abatur onu ışıktan oluşan güçlerle donatarak yeniden Karanlığa gönderiyor ve orada bir dünya var etmesini istiyor. Karanlığa düşmesiyle ışığı kaybeden ve yeniden elde eden Ptahil karanlık alemde kendisine has bir dünya inşa etmek için de karanlık güçlerle iş birliği yapıyor. Ve Ptahil ışık güçleriyle karanlığa geliyor. Çamurlu ve kirli sularda yürüyor. Yanında getirdiği ışık parçacıkları karanlıklar tarafından hapsediliyor. Bu noktada canlılık amaç eden dünyayı yaratma konusunda başarısız olunuyor. Kötü güçlerin hilelerine kanan Ptahil hayat taşıyan varlıklar yaratmak için ışık aleminin bu sefer yardımını istiyor. Dünyayı yaratma konusunda yüce ışık kralına Ptahil’in yalvardığı esnada kötü güçlerin onun yaratacağı dünyayı kuşatmak için 7 gezegen ve 12 Burcu var etmeleri söz konusudur.
Daha sonra Ptahil’in, hayat nurunu Abatur'dan almasıyla karanlık sular kurumaya, çamur katılaşmaya ve yeryüzü oluşmaya başlıyor. İşte tam da o noktada Ptahil, yarattığı dünyanın kötü güçlerin var ettiği 7 gezegen ve 12 yıldızla kuşatıldığının farkına varıyor. Bununla yetinmeyen kötü varlıklar, dünyayı devler, canavarlar, cinler, şeytanlarla doldurmaya çalışıyor. Daha sonrasında ise insan oluşacak ve Ptahil, kendisini temsil edecek bir varlık yaratma düşüncesine kapılıyor. Daha doğrusu, Hz Adem’i var etme fikrine kapılıyor. Ancak Işık aleminden düşen Ptahil, karanlık varlıkların katkısı olmadan da bir yaratmanın söz konusu olamayacağını düşünüyor ve bu nedenle kötü karakterli gezegenlerin yardımıyla insanı yaratıyor, yani Hz. Adem'i yaratıyor. Fakat tek başına başaramadığı için karanlık Kral'dan yardım alıyor ve bu yüzden Günahkar oluyor. Ptahil ve Hazreti Adem'in rahat bir hayat sürmesi ve çoğalması için ona bir eş, yani Havva'yı var ediyorlar.
Bu noktada Havva'nın yaratılmasına dair iki farklı yaklaşım ortaya çıkıyor. Bir tanesi, Hazreti Havva'nın kötü güçler tarafından ilk insanı dünyada tutmak için yaratıldığı ya da ilk insanın ikiye bölünerek Hz. Adem ve Havva şeklinde tezahür ettiği gibi bir ifade de söz konusudur. Bu evlilikten de üç erkek ve üç kızın insanlığın atası olduğu da kabul edilmektedir. Aslında insanın yaratılışına onlar açısından baktığımızda üç parçadan oluştuğu görülmekte; bunların birincisi ruh, ikincisi beden, üçüncüsü ise nefistir. Işık aleminden olan ruhun yeryüzünde insan bedeninde nasıl yaşaması gerektiğine ve yeniden ışık alemine nasıl yükseleceğine dair bilginin yine bir ışık elçisi aracılığıyla verilmesi gerektiğine inanıyorlar. Kurtarıcı olarak tanımlanan bu varlık, maddi olan bu dünyada duyu organlarıyla tecrübe edilerek ulaşılamayan kutsal bilgiyi aktarmaktadır.
Bu bilgi kaynağı bakımından karanlığa bulanmış dünyadan değil, aksine Işık aleminden gelmektedir derler. Sıradan bir insanın çalışarak elde etmesinin mümkün olmadığı bu bilgi, Işık elçisi tarafından Işık kralının belirlediği ibadetleri yerine getiren ve kurallara uygun bir hayat süren kimselere verilmektedir. Derler ki, bu bilgi Işık aliminin yaratıcısı ile ilgili olan ve bildirildiği kadarıyla da vakıf olunan gerçekliği ifade etmektedir. Bu bilginin, ruhun ilk insan prototipi olan Hz. Adem'in bedenine girmesiyle Işık elçisi Manda Hiya tarafından ona öğretildiği bilinir ve Hazreti Adem'in bu kutsal bilgi yoluyla gerçeğin farkına vardığı ve bu bilgi yoluyla da Işık alemine yükseldiği ve ondan türeyen insanlık içinde bir ilk örneklik teşkil ettiği düşünülür.
Hz. Adem'den sonra da insanların ruhlarının bu kutsal bilgiyi almaları için Işık elçisinin görevine devam ettiği kabul edilmektedir. Tabii ki, bu bilgi tarihin başlangıcında Hz. Adem'e verilmiş ve bu nedenle de Sabiilik peygamberi vahiyle insanları uyaran kimse olarak görmezler. Çünkü peygamber, Hz. Adem'e verilen kutsal bilgiyi doğru şekilde uygulayan temsilci konumundadır ve ışık kralının öğretisinin temsilcisi konumunda olan peygamberleri Sabiiler “Biha kuşta” yani gerçek peygamber olarak tanımlarlar. Hazreti Adem, Hz. Şid ve Hz. Yahya gerçek peygamberdir derler. Hz. İbrahim, Hz Musa ve Hz. İsa ise sahte peygamberdir derler. Ve ışık kralının ilk Peygamberi dediğimiz gibi Hazreti Adem'dir. Doğruluğun peygamberi ise Hz. Yahya'dır. Hz İsa’nın da Hz. Yahya tarafından vaftiz edilen biri olduğu ancak Işık Kralına ve Hz. Yahya'ya muhalefet ettiği ve aldığı kutsal bilgileri kötü şekilde kullandığı nakledilmektedir.
Bu yüzden Hz. İsa için sahte Mesih, kötülük peygamberi ve yalancı ifadelerine yer verildiği de bilinmektedir. Tabii ki, Sabii dini edebiyatı Peygamber Efendimizi de benzer şekilde yalancılıkla ve sahte peygamber olmakla da itham etmektedirler. Bununla birlikte yedi gezegen anlayışı söz konusu; insanlar ölünce yedi gezegende tutuluyorlar, günahları sebebiyle cennete ulaşamıyorlar. Tabii ki, Sabii olan kimseler günahlarını çektikten sonra cennete ulaşacaklar. Ama diğerleri, yani farklı dinden olanlar ise yedi gezegende ebediyyen kalacaktır diyorlar. Günümüzde Sabilerin aslında 20.000 civarında nüfusa sahip olduklarını görmekteyiz ve özellikle de Irak bölgesini ele almamız burada yeterli olacaktır. Sabiilik ayrıca Bakara, Maide ve Hac surelerinde de geçmektedir.
Yorumlar
Yorum Gönder